BLACK WHITE DERGİSİ EKİM 2007

EN BÜYÜK AŞKI YAZI YAZMAKTI

Türk Hat Sanatı'nın büyük ustası Hamid Aytaç, 91 yıllık yaşamında sayısız eserin altına imzasını attı, nice talebeler yetiştirdi. Ne var ki Aytaç'a fazlasıyla hakettiği özeni ne hayattayken, ne de ahirete göç edişinden sonra gösteremedik, değerini bilemedik…

Sevgili Black White okuyucuları bir insan düşünün; hayattaki tek amacı yazmak olan bir hat üstadı düşünün, ömrünün son 40 yılını geçirdiği 10 metrekarelik güneş girmeyen odasında kışın ufak bir piknik tüpüyle ısınan ve ölümsüz eserlerini yazdığı çalışma masasından, yorulduğunda dinlendiği divanından başka bir şeyi olmayan mütevazı bir insan hayal edin. İşte Hamid Aytaç böyle bir portreydi.

Yaşamını 'Hat Sanatı'na adayan dünya çapında ünlü büyük üstad Hamid Aytaç, o küçücük odasında yetiştirdiği sayısız öğrencisiyle hep gurur duydu. Ancak ne yazık ki onun da değerini bilmedik, ölümünden sonra da bilmemeye devam ediyoruz. 91 yıllık ömrünü hat sanatına adayan Hattat Hamid Aytaç hayli verimli ve üretken bir yaşam sürdü.

Hat sanatıyla ilgilenmek deyim yerindeyse yaşam kaynağıydı, öyle ki son demlerini yaşadığını fark etmiş ve hattan ayrı düşmek istemediği için ölümden tedirginlik duymuştur. Bu ruh haliyle bir gece rüyasında genç yaşta vefat eden talebesi Hattat Halim Efendi'yi görür. Halim Efendi günlük güneşlik, yemyeşil bahçeler, çiçekler içinde devamlı yazmaktadır. Hattat Hamid, talebesini hayretle seyrederken Halim Efendi; "Hocam bizi burada da bırakmadılar, habire yazıyorum" der. Ertesi gün Hattat Hamid, neşeli bir vaziyette, gördüğü bu rüyayı öğrencileriyle paylaşır ve yaşadığı mutlu ruh halini şöyle ifade eder, "Çocuklar artık rahatça ölebilirim. Boşuna telaşlanmışım, cennette de yazdırıyorlarmış"… İşte merhum Hattat Hamid Efendi böylesine tutkuyla bağlıdır hat sanatına.

Son günlerini hastanelerde geçirdi Asıl adı 'Musa Azmi' olan, ancak müstear ismi olan 'Hamid' adıyla tanınan Hattat Hamid Aytaç, 1893 yılında Diyarbakır'da doğmuştur. 'Hattat Amidi' yani Diyarbakırlı Seyyid Adem Efendi'nin torunlarından olan Zülfikar Ağa'nın oğludur. Aytaç, sanatkar bir aileden gelmektedir. O dönemin çeşitli hocalarından ders alan Hamid Efendi’nin yazı aşkı, ilk öğretimini aldığı sibyan mektebindeki Hoca Mustafa Akif Efendi'den doğmuştur.

1906'da İstanbul'a gelen Hattat Hamid, bir yıl hukuk okuduktan sonra Güzel Sanatlar Fakültesi'ne kayıt yaptırır. Erkan-ı Harbiye Dairesi Hattatı olduğu dönemlerde boş vakitlerini değerlendirmek maksadıyla Nuruosmaniye Yolu üzerinde "Halat Hamid Yazı Evi" diye bir işyeri açarak, çalışmalarını serbestçe sürdürmüştür. 1960'dan sonra Paşabahçe Fabrikası'nda çalışan Hattat Hamid, hayalının son zamanlarını hastanelerde hazin bir şekilde geçirir. Ne yazık ki Osmanlı’dan kalan son hattat olan Hamid Aytaç, 18 Mayıs 1982 tarihinde vefat eder.

DÜNYANIN HER YERİNDE ESERLERİ BULUNUYOR
Hattat Hamid Bey, Türk matbaacılığına çinkografi, çelik üzerine resim ve yazı hak etme yani gravür, kabartma ve lüks baskı tekniğini ilk getirenlerdendir. Şişli Camii'nin eşsiz yazıları ile bir çok evlerde, salonlarda ve iş yerlerinde Mısır ve Irak'ta, dünyanın her yerine dağılmış, binlerce eşsiz güzellikte yazısı vardır.

Bizlere sayısız hat örnekleri, hilyeler, kitap kapak yazıları, mezar taşları ve binlerce levhalar armağan eden, hat sanatına gönül veren bir çok değerli öğrenci, sanatçılar yetiştiren Hattat Hamid'in Lafza-i Celal kelimelerini işaretli olarak gösteren 'Mucizeli Kur'an-ı Kerim'i de en çok takdir edilen çalışmaları arasında bulunuyor.

Uzun ve verimli bir hayat süren üstad Hamid Bey, hat sanatımızda celi sülüs, sülüs, nesih ve talikte zirvedeki isimdir. 18 yıl Aytaç'ın talebesi olan ve mezar taşını yazan günümüzün en değerli hat sanatçısı kabul edilen Hasan Çelebi, "Hamid Hoca 'Büyük adam olmak için ölmek lazım' derdi. Ancak öldüğü zamanda büyük adam yerine konulmadı, sağlığında hiç kimse kıymetini bilmediği gibi ölümünden sonra da hatırlanmadı.

Vefatının üzerinden 25 yıl geçti kimse onun odasını değerlendirmedi. Yaşadığı bina restore edilip "Hat Sanat Müzesi olmalı ve yeni hattatlara ışık olacak bir mekan haline dönüştürülmeli" diyor. Çelebi 1970’li yıllarda hocasının kendisiyle paylaştığı bir olayı şöyle dile getiriyor;

"Hamid Hoca, bir sohbet sırasında bana hanın o zamanki sahibinin kendisini yaşadığı odadan çıkartmak istediğini söyledi. Beyoğlu'nda bir antika dükkanının vitrinine bakarken hanın sahibi hocanın yanına gelerek, 'Seni o handan çıkaracağım’ diye tehdit etmiş. Hoca gayet sakin; 'Beni oradan sen çıkaramazsın, yalnız Allah çıkarır' cevabını vermiş. Üstadım sonra bana; 'Han'ın sahibi 35 yıl önce öldü ama ben buradayım. Yeni sahibi de benden kira almıyor' dedi. Bu hadise her şeyin bu dünyada kaldığının örneği, öbür dünyaya mal mülk değil bizler gidiyoruz".

Bu mübarek Ramazan ayında, orucumuzu tutarken camilerde ve evimizde ibadetimizi yerine getirirken, yaşam alanlarımızdaki o güzel hat yazılarını ve süslemeleri gördükçe ne kadar huzur duyduğumuzu ve bizleri kendimizle baş başa bırakıp, Allah'a daha yakın hissetmemizi sağlayan, o eşiz eserleri yaratan usta hattatlarımızın değerlerini bilmeliyiz.

Onların ulvi bir aşkla ve ne zorluklar altında sanatlarını ortaya koyduklannı bilip, en azından onları hak ettikleri yere koymalıyız. Ben bir antikacı olarak Hamid Aytaç'ın nadir bulunan eserlerinden birini satın aldıktan sonra hayatını merak edip araştırdım ve sizlerle paylaşmak istedim. Hamid Hoca öldükten sonra da hatırlanıyorsun ruhun şad olsun.

Osman Gürsoy Antika Sanat Danışmanı SJB Osman Gürsoy'un diğer yazıları